Barınma, dış etkilerden korunacak güvenli bir alana sahip olma, dünya tarihinin ilk gününden beri insanlığın temel ihtiyaçlarından biridir. İnsanların önceleri daha basit yöntemler ve doğal yapıları kullanarak gidermeye çalıştıkları bu ihtiyaç zamanla, kendi inşa ettikleri yapılarla karşılanmaya başlamıştır. Bu durum, çeşitli etkenlerle nüfus yoğunluğunun daha fazla olduğu bölgelerde daha fazla yapılaşmaya sebep olmuş ve beraberinde gelişen teknoloji, özellikle ülkemizin deprem kuşağında yer alması nedeniyle insanların daha güvenli yapılar inşa etme gayreti içine girmesi ve hatta daha lüks ve akıllı evlere sahip olma arzusu ile hiç durmaksızın canlı kalmaya devam etmiştir.
Yapıların inşa edileceği alanların malikleri bir diğer ifade ile toprak sahipleri, bir inşaat yapma konusunda hem idari izin ve prosedürler hem de mühendislik ve ustalık bakımından uzman olmadıkları, bu meşakkatli işle uğraşmak istemedikleri ve çoğu kez buna ayıracak yeterli bütçelerinin de bulunmayışı sebebi ile müteahhitlerle bir araya gelerek esasında Yasada açıkça bir düzenlemeye yer ver verilmemiş olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri akdetmeye başlamışlardır. Bu ikili ilişkiye, halk arasında topraktan satış olarak betimlenen satışlarla üçüncü kişiler de dahil olmaya başlamış, henüz daha inşaat tamamlanmadan, daha uygun fiyatlarla konut sahibi olabilmek adına kimi zaman arsa sahibinden kimi zaman da müteahhitten, ileride tamamlanacağını ümit ettikleri konutlar satın almaya başlamışlardır. Ne var ki, arsa maliki ile müteahhit arasında akdedilen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin ifa ile sona ermediği pek çok durumla karşı karşıya kalınmıştır. İşte şu an elinizde tutmuş olduğunuz bu eser, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin ifa ile sonuçlanmaması halinde, üçüncü kişilerin hukuki durumu ve sahip olduğu hakları ortaya koyma amacı ile hazırlanmıştır.