Kimseler kalmamıştı. Sesler kesilmişti.
Kar dağlara vuruyordu, dağlar kara. İnceden, işitilir işitilmez bir tonda, bir ağıt söyleniyordu dağın zirvesinde... Göğe dualar mı, ağıtlar mı yükseliyordu? Kanı çekildi. Nefesi belli belirsiz zayıfladı...
Artık, bir yeşil yol tutturmuştu. Emin adımlarla, ona gidiyordu. Ona... Bekleyen peygamberdi. Gözlerinden ışıltılar patlıyor, ışık huzmesi bütün âlemi aydınlatıyordu.
Boşluğa yuvarlandı aniden... Altından ırmaklar akan bahçeye...
Son bir gayretle, anlaşılır anlaşılmaz, “Devlet,” dedi.
Belki de demedi. “Oğullarına bunu yapmamalıydı.”
Söyledi mi söylemedi mi, tam duyulmamıştı.
Üstünü kar örtmüştü çoktan...