“Kazandığımı anladıktan sonra üniversiteden ayrıldığımda dünya başka türlü dönüyordu. Sanki güneş daha parlak, bulutlar daha yüksekti. Hayat daha mı güzelleşmişti birden? Babama gidip müjdeyi verecektim. ‘Baba, ben kazandım, tıp fakültesini kazandım, doktor olacağım,’ diyecektim. Birden ne kadar hızlı yürüdüğümü fark ettim. Nefes nefese kalmıştım ama aldırmadım, hatta daha hızlı yürümeye başladım, artık koşuyordum. Bazı bazı tökezliyor ancak hızımı kesemiyordum. Gözlüklerim terden ıslanan burnumdan kayıyor, sık sık onları düzeltmek zorunda kalıyordum. Yine içimde bir şeyler dağılıyor, sonra toplanıyor, ruhum sanki yeniden şekilleniyordu. İçimden ‘Kazandım işte, üniversiteyi kazandım. Doktor olacağım! Doktor olacağım’ çığlıkları kopuyordu ve kulaklarımı sağır ediyordu, fakat bunu benden başka hiç kimse duymuyordu. Birden babamın sesi ile kendime geldim.
‘Dani, Dani bu ne hal? Ne oldu? Kendine gel oğlum.’
Durdum, sonra birden: ‘Kazandım, kazandım! Üniversiteyi kazandım. Doktor olacağım’ diye bağırmaya başladım. Gözlerimle, ‘Gördünüz mü, ben haklı çıktım. Hatırlıyor musunuz, senden hiçbir şey olmaz demiştiniz. Hatta hamal bile olmaz demiştiniz. Bak oluyor işte’ demek istiyordum. İçimdeki hırsı, ezilmişliği, boşalttıkça rahatlıyor, yepyeni bir kişiliğe bürünüyordum herhalde…”