Uğrunda ölebileceğimiz şeyler olmadıktan ya da uğrunda yaşayacağımız bir dünya yaratamadıktan ve etrafımızdaki yağmaya böylesine seyirci kaldıktan sonra hayatın ne anlamı olabilirdi. Hayatı anlamlı kılan bu riski göğüslemek değil miydi? Evet, biz de genç yaşlarımızda gelecek kuşaklara mutlu bir gelecek bırakmak için bu ve buna benzer risklerin gönüllü sırtlayıcıları olmuştuk...
Hepimiz sonuçta bizi dibe çeken çapaların ipini kesip kendimizi açık sulara atacak; yeni bir yaşamın şifrelerini çözecektik...
Zira acılardan damıtılmış hayatların, sevince dair coşkusu, zifiri karanlık gecede yıldız patlaması gibidir…
Mücadele artık farklı bedenlerde ve farklı pınarlarda akacaktı. Dur durak bilmeden dört mevsim dörtnala koşarak kuşaktan kuşağa aktarılarak...