Göç hikâyeleri, genellikle “gurbet” ve “başarı” arasında sıkışıp kalır. Kreuzberg ise, bunun hep böyle olmadığını görmek, bu denklemi kırmak için yeryüzündeki en ideal seyir tepelerinden biri.
Ötekilerin Başkenti kâh göçmenlerin Berlin Duvarı’ndaki izlerini takip ediyor, kâh Berlin’in iki meleği Damiel ve Kasiel’le birlikte şehrin üzerinde dolaşıyor. David Bowie’yle aynı şarkıyı mırıldanıp Berlin Ulusal Müzesi’nden Almanya’nın en ünlü tablosunu çalan Ulay’ın arkasından koşturuyor. Almanya’nın ilk göçmen kadın futbol takımı için tribünlerde tezahürat
yaparken soluğu Tahran’da alıyor. Bazen de Kreuzberg’in göçmen sokaklarına, cadde, dükkân ve evlerine konuk olurken, günün sonunda sokaktaki çocuklarla neşeli bir oyuna dalıyor.
İlhamını Kreuzberg’den alan Ötekilerin Başkenti, on beş farklı hikâyeyle şimdiye kadar anlatılmayanın peşine düşüyor.