Şarkılar birbirini takip edercesine sahneyi açıyor ve sahneyi açıyor. Pinhani ile açılıyor bir perde, Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah ve daha bir çoğu ile açılmaya devam ediyor. Sezen Aksu, Haluk Levent, Teoman, Duman ve daha bir çoğu eşliğinde, şarkılar bir sahneyi kapatmadan diğerini açıyor. Derin bir sızı ile, aile yarasının içten yanması ile birlikte kucak dolusu sevgiyi vadedercesine, şarkılar okuyucuya kucak açıyor.
Ve işte o şarkılar böyle bir hüzünlü yalnızlık içinde, içine kapanıyor…
“... ve Şarkılar İçine Kapanır”, ailesizliğin bunalımında yetişmiş ve çocukluklarında yaşadıkları peşlerini hiç bırakmamış bir grup arkadaşın hikayesi. Dilek Kızmaz, derinlikli karakterler yaratıp, gençlik edebiyatında ayağı yere basan kurgular inşa edilebileceğini bize gösteriyor. Her bölümü açan şarkılar bize nostaljik hislerini yansıtıyor ve bilimum duygunun ritminde romanın içine davet ediyor. Kızmaz, bir yetimler öyküsü yaratmaktan öte, her karakterin içsel yolculuğunda, kökenleriyle ilgili sorgulamalarını ve ruhsal iniş çıkışlarını ortaya koyarak gerçek bireylerle dolu bir hayat panaroması inşa ediyor.
Evet, hayatağaçlarımız, köken sorgulamalarımız, aştığımızı sandığımız ama aşamadığımız verili kaderimiz… Aile hiçbir şeydir ve her şeydir. Tüm inkarlarımız boşuna, aile iyisiyle ve kötüsüyle her şeydir. İyi sandığımız kötülükleriyle aile, her şeydir…