Oyunlar Yoluyla Değerler Eğitimi
Okul öncesi dönem çocukları için satranç eğitimi ve etkinlikleri üzerine bir kitabın eksikliğini aileler ve eğitimciler uzunca süredir dile getirmekteydi. Bu güdülenmeyle, satrancı sadece kurallı, bilişsel gelişime katkı sunan bir strateji oyunu olarak değil, insanlar arası ilişki süreçlerini kapsayan bir zeminde sunduk.
Bu çalışma satrancın tarihselliğini ilişkisel dinamiklerle sunmuştur.
Satrançta yer alan taşların oyunda nasıl yer aldığını, kurallarının nasıl oluştuğunu masal ve etkinliklerle anlattık. Bu kurgu çocukların imgeleştirme süreçlerine katkı sunacaktır. Aynı zamanda çeşitli duygu durumları da bu kurguya dâhil edilmiştir.
Çünkü satranç hayatın müthiş şekilde tahtada sembolleştirmiş halidir.
Bütün oyunların toplamı olan satrancın sadece rekabet ve savaş oyunu olmadığını vurguladık. Elbette oyunda amaç kazanmaktır.
Ancak çok yanlış olarak ailelerin ve eğitimcilerin sadece kazanmaya odaklanması oyunun doğasını ve büyüsünü bozmaktadır. Satrançta gelişmenin biricik yolu sadece kazanmak değil oyunu sevmektir. Bilinmektedir ki çoğu zaman kaybetmek kazanmaktan daha öğreticidir. Satrançta en zayıf taş olan piyonun vezire çıkması, güçlü tarafın bir anda maçı kaybetmesi gibi hayatın sunduğu eşitlik ve eşitsizlikler vardır ve gelişmiş bilgisayarlar insana ait hataları yapamadıkları için kaybederler.
Ünlü satranç oyuncusu Savielly Tartakower, "Her hatada doğru bir yan vardır.” diyor. Belki de bu söz satrançla birlikte anılması gereken bir sözdür.
Bu kitap ile satrancın doğuşuna ve amacına uygun bir anlatımla, çocukların bilişsel ve duygusal gelişimine katkı sunmayı hedefledik. Özellikle kitapta yer alan hikâyede çocukların günlük yaşamda karşılaşacakları sorunların çözümünde, akla Satranç oynamak sadece yarışmalarda başarılı olabilmek için değil gerçek hayatımızda da etkili olacaktır. Hamlelerin sırayla ve sabırla yapılması, beklemeyi, dinlemeyi ve kestirimlerde bulunmayı, umutsuzluğa kapılmamayı, yenilgiye tahammülü ve rakibi takdir etmeyi öğretir. Blaise Pascal'ın dediği gibi, "Satranç tahtası insan zihninin jimnastik salonudur.” Mikhail Botvinnik gibi ünlü satranççılar da satrancın analiz sanatı olduğunu hep vurgulamışlardır. Ancak biz satrancın ilişkisel yanını da ön plana çıkarmayı uygun gördük. Ünlü bir satranççı olan Paul Keres, "Yaşım arttıkça Piyonlara daha çok değer vermeye başladım.” demiştir. Çünkü bir piyonu boş yere kaybetmek bazen oyunu kaybetmeye neden olur. Satranç insansız araçlarla, uzaydan uydular aracılığı ile yönlendirilen yok etmeye yönelik bir savaş "oyunu” değildir. Akıl ve sezgiyi birleştiren, transfer edilebilen beceriler yumağıdır.
Satrançta orta ya da ileri düzeye ulaşan bir oyuncu artık bir bakışta tahtada olması muhtemel durumları kestirebilmektedir.
Oyun bu yanıyla çocukların görsel bellek gücünü, şekil-uzay algısını olumlu etkilemektedir. Bir düzeye kadar çalışma ve ezber, öğrenme ve akıl yürütmeyi kapsayan oyun bir düzeyden sonra hesap kitap işlerinin dışına çıkar ve kestirilmedik yollar ve olanaklar sunar. Oyuncu aklı, sezgileri ve özgüvenini bir arada kullanır.
Garry Kasparov'un, "Satrancın ne kadar eğitici olduğunu görmediler. Oysaki amaç sadece şampiyonluk değil. Çocuklar bu oyundan bir takım şeyler öğrenecek. Bu da genel yaşamlarında önemli rol oynayacak. Davranışlarını, tutumlarını değiştirecek, güven ve sorumluluk duygusu verecek. Bu fikri dünyanın her yerinde yaymaya çalışıyorum.” derken vurguladığı tam da çocuklara kattığı karakter özellikleridir.