Insan, tarihin, o yaslı ve bir o kadar da yalancı tarihin, elinden tutup Izmir sokaklarını gezdirse nelerle karsılasır; tarihe neler sorar, ne yanıtlar alır? Tolga Arkat, bu söylesilerinde bunu yapıyor iste. Kimi zaman Izmir âsıklarıyla bulusuyor; Tarık Dursun K’yle, Yasar Aksoy’la, Sadan Gökovalı’yla ve ötekilerle… Onlarla aynı kente tutkun olmanın tadını çıkarıyor.
Kimi zaman Izmir’de degistirilen yer adlarına eski saygınlıgını kazandırıyor.
Ayrıntının önemini iyi biliyor, gözlerinin güçlü kamerası Izmir’in her ayrıntısını algılıyor ve Tolga bunu sözcüklerle çiziyor. Sözcüklerinin arkasında Izmir tutkusu, güçlü zekâsı duruyor.
Izmir, hoşgörü kentidir. Hoşgörünün kaynagı da ticarettir, biliriz. Bu hosg.rünün hangi kültürlerle, kimlerle, nasıl olustugunun ipuçlarını veriyor; Daryo Moreno’dan, Onasis’e (Aristotle), 1922’de yakılan yerlerin küllerine, zorunlu göçle gönderilen binlerce Rum aileye, çocuklara selam gönderiyor; yıkık bir yürekle gönderiyor her selamı, biraz aglamaklı… Latife Hanım’a: “Siz, iyi yetismis, kendini açmıs, kendinden tasmıs, etrafında gökkusagı renklerinde bir özgüven halesiyle yürüyen tipik bir Izmir
kızıydınız Latife Hanım.” diyor. Mahallelisi Ismet Pasa’yı da unutmuyor; bir baba sevgiyle ona: “Izmirli kibar bir oglandı Ismet. Harp Okuluna yazdırdılar, zabit çıktı.” diyerek sarılıyor; belki de gözlerinden özlemle öpüyor. Ya deniz, Izmir’in denizi… Izmir’in denizinde yıkanmıs, Izmir gibi rakı kokan Yeni Sükran Lokantası… Ey, yaslı ve yalancı tarih, ah, ah, kayboluyor bir bir o güzel insanların seslerini duvarlarında, taslarında, kü.ük sadırvanlarında gizleyen ayrıntılar. Senin kılın kıpırdamıyor.
Tolgat Arkat, bu kitabında, nereden gelirseniz gelin, hangi kentte dogmus olursanız olun, sizi Izmirli yapıyor.