İnsanlık tarihinde göçebe döneminin örf hukukunu, tarım döneminde Roma hukukunda magistraların geliştirdiği “formulalar” ile İslam hukukunda ticaretin de etkisiyle müçtehitlerin akit serbestliğini esas alan “içtihatlar” izlemiştir. Sanayi dönemi ve bilgi çağı sorunları tarım dönemi sorunlarından farklı seyretmesine rağmen cevaplar devlet merkeziyetçiliği içinde tarım döneminin kural ve yöntemleri ile aranmakta, hemen her çözüm devletten beklenmektedir. Günümüzde hukuk bolluğu içinde çözüm azlığı hatta yokluğu süreci yaşanmaktadır.
Bu eseri diğerlerinden ayıran yön, çağımıza ilişkin çözümleri yeni anlayışlarla bulmaya yönelik bir başlangıç ve farkındalık oluşturma girişimi olarak özetlenebilir. Yazar, çağdaş sorunların çözümüne ve gelecek uygarlık ile hukuk düzeninin oluşmasına bir başlangıç olarak “İnsanlık Anayasası Kavramı”nı ele almış, tanımlamış ve insanlığı sanayi dönemi ile bilgi çağı hukuk düzenine taşıyacak temel ilkelerle bu konudaki yöntemleri geliştirmeyi amaçlamıştır. İnsanı ve özellikle de insanlığı merkeze alması olaylara hem bakış şeklini hem de yöntemini farklı kılmıştır.