Mektuplardan Sızanlar… Bir günlük… Bir ağıt… Balyoz davası sırasında haksızca ve hukuksuzca kendi ülkesinde esir düşen bir deniz subayının geride kalan eşinin güncesi… Esaret sürecini anlatan “gerçek” balyoz günlüğü...!
Bir ağıt bu, tüm yazılanlar… Sevgiliye ağıt… Memlekete ağıt… Yitip giden dostluklara ağıt… Yüreklerden kopup gidenlere ağıt… Gözlerin kaybolan pırıltısına ağıt… Sahipsiz kalmışlığa, çaresizliğe ağıt… Hukuksuzluğa ağıt…
Bir küçük mahkeme salonu Çağlayan Adliyesinde… Hiç alışık olmadığımız bir sahne, asla unutmayacağım… Sen ve bir albay sanık sandalyesinde oturmuşsunuz; sırtınız bana, bize dönük…
Senden geriye kalanları getirdiler; kapaklı küçük bir karton kutu içinde. Gidişinin hemen ardından ofisinden birisi geldi, kutuyu kapıdan kucağıma verdi ve gitti. Öylece kalakaldım kapının önünde. Küllerin gibi geldi birdenbire. Elim yandı sanki.
Eve döndüm, bavulu girişe bıraktm öylece. Göksel Kartay geldi birden aklıma, gözlerim doldu.
Geçenlerde sormuştun ya bana "Bu mevsim hangi meyveler var?" diye, bir an cevap verememiştim sana... Sonra "Galiba mürdüm eriği" demiştim, diyebilmiştim...
Sana soru sormadılar. Bir tek soru bile sorulmadan en ağır cezalardan birini aldın.
Bugün 2 Aralık 2013. Mamak'a getirildin. Mamak, Sincan yolunda bir durak... Direnmek her şeye rağmen... Olmak ya da ol-mamak...
Çiçeklerin kokusu düşlerimin arasında mırıldanmıyor. Ufuk çizgisi yok olmuş bu şehirde bakışlarım hep duvarlara çarpıyor. Senin bakışlarının duvarlara çarpması gibi. Geçmiş yüreğime geri akıyor sık sık.
Sonra birisi "Kimliğini aldın mı?" diye soruyor sana. Bir masa kurulmuş, nüfus cüzdanlarını dağıtıyorlar. Meğer kaç yıldır kimliğimiz yokmuş bizim, farkında değilmişim... Ağlıyorum... Kimliğini geri veriyorlar sana...