Masmavi gökyüzünden, Tanrı katından, yani yücelerden indirildiği için “Semavi” sıfatını alan üç din günümüzde nüfus ve nüfuz açısından etkin bir rol oynamaktadır. Bunlar bilindiği üzere sırasıyla Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’dır. Tarihsel açıdan bakıldığında bir zincirin üç halkası olan üç düşman kardeş! Semavi açıdan bakıldığında ise, Yahudilik bir çekirdek, Hıristiyanlık gövde, İslam meyve mesabesinde değerlendirilebilir. Üçünün de doğum yerleri coğrafi olarak hemen hemen aynı. Anne baba bir öz kardeş olmalarına rağmen, doğum zamanları ve büyüme ortamları birbirinden oldukça farklı. Her üç dinin ve doğrusu bütün dinlerin ilk temel ilkesi, dünyaya barış getirmekle; hem birey hem de toplum olarak herkesi mutlu kılmaktır. Ne yazık ki, “mutluluk o kadar çok parçacıktan oluşur ki, içlerinden daima birkaçı eksik kalıyor” ve dinler hedeflerini tam olarak gerçekleştiremiyorlar. İnsanlığın en eski ideali olan barış ve mutluluğu temin ve tesis etmenin önündeki en büyük engellerin başlıcası, tarih boyunca insanoğlunun kâbusu olan şiddet, hiddet, nefret ve savaşlardır. Şiddet dinleri âdeta gölge gibi takip eden bir olgudur. Modern dünyada ise o, dinleri gölgesinde bırakma konumuna kadar yükselmiş, neredeyse şiddetin bizatihi kendisi bir “din”, yani bir “yaşam biçimi” haline gelmiş görünüyor. Rudolf Otto’nun dini tanımlarken kullandığı “mysterium tremendum et fascinans” (korkuyla ürperten, sevgiyle cezbeden bir sır) tabirini şiddet için kullanmakta bir beis yok sanki. Ancak tek bir şartla; “mysterium fascinans” kısmını ifadeden çıkarmak koşuluyla. Zira şiddet olgusunun hiçbir gizemi, esrarı, cezbeden bir yönü yok. Sadece ve yalnızca korkutuyor, ürkütüyor, öldürüyor ve imha ediyor. Otto, “mysterium” kavramını gizli, ezoterik, algının ve anlamanın ötesinde, olağanüstü ve benzersiz bir gizem olarak açıklamıştı.