Yokuşun Başında Naima'ya Göre XVII. Yüzyılda
XVII. Yüzyıl Osmanlı Devleti için dönüm noktasıdır. Hal eskiden farklıdır. Herkes bir şeylerin değiştiğinin, ancak bu değişmenin iyiye alamet olmadığının farkındadır. Ne değişti? Niçin değişti? Nasıl değişti? soruları sorulmaya başlanır. Soruların cevapları aynıdır. “Kanun-i Kadim’’ değişmiştir. Öyle ise “Kanun-i Kadim’’e dönülmelidir.
Halbuki değişen yalnız iç sistem değildi. Sistem dışı (Batıdaki) değişmelerin ya gözlenememesi, ya da büyüklük kompleksinin gözlerini kapatması değişmenin bir bütün olarak algılanmasını engeller. İleride fark edildiğinde ise iş işten geçmiş olur.
Doğu ile Batının gelişme ve ilerleme anlayışları farklı olmuştur. Batı değişme ve ilerlemeyi, mihaniki bir tarzda; her kademede biri ötekinden farklı; biri birini aşan yeni olgular meydana getirmek suretiyle bir senteze ulaşmak şeklinde anlar. İlerleme, bir durumdan ötekine geçme; bir sıçramadır. Halbuki doğu bu olguyu, bir buğday tanesinin bir başağı oluşturması gibi kendi iç dünyasından filizlenen bir tekevvün olarak açıklar. Biri bir varlıktan bir başka varlığa geçiş; bir yan yana ilerleme, diğeri aynı varlığın kendi içinde meydana gelen bir iç içe değişme ve olgunlaşmadır. ORHAN TÜRKDOĞAN
Bu araştırma, başağın çınarla temsil edildiği Osmanlı toplumunun iç dinamiklerini ve kendini yenileyememe sebeplerini konu edinmektedir.