İtikadi Açıdan Yahudilik ve Hıristiyanlık
Hakikatin ve kurtuluşun, herhangi bir kurumsal dini yapıdan ziyade “gelenek, dinlerin aşkın birliği, diyalogu, dini çoğulculuk veya mevhum bir insanlık ideali” gibi “kapsayıcı” zeminlerde aranması gerektiğine dair söylemler, Batı’da Rönesans, Reform ve Aydınlanma sonrası süreçte, Tanrı’nın ve aşkın dini yapıların insan varoluşundaki ve hayattaki merkezî mevkiini kaybetmesi, böylece dinin ikinci plana itilerek geriletilmesiyle revaç bulabilmiştir. Bu nedenle bütün bu söylemleri, doğrudan veya dolaylı olarak, “Tanrı’nın ve vahyin” merkezde olduğu dinin hakikat zemini yerine, “insanın ve aklın” merkezde olduğu seküler zemini ikame etme ideolojisiyle irtibatlandırmak mümkündür.
Tarih boyunca hakikatin ve kurtuluşun İslâm’a, Hz. Muhammed’in risâletiyle birlikte de İslâm ve İbrahim milleti üzere olmanın son peygambere ve kitaba iman etme ve tâbi olma şartına bağlandığı, Kur’ân-ı Kerim’de sağlam bir temele dayanmaktadır.
Ehl-i kitabın itikadına ve istikametine dair bir araştırma ve tefekkür ameliyesi, çoğu zaman anlaşıldığı gibi, ilâhî hükümler açısından ötekilerin durumu hakkında deyim yerindeyse “ahkâm kesmek”ten ibaret değildir. Öncelikle yahudilerin ve hıristiyanların Allah’ın dini karşısındaki tavırlarından ibret almak suretiyle, müslümanın kendi itikadında ve istikametindeki doğruluğunu ve sebatını temin etmeye yönelik olmalıdır.
Bu araştırmada çağımızda tekrar tartışma konusu yapılan hakikatin ve kurtuluşun zemini ve Ehl-i kitabın itikadî konumuna dair meseleler, müslüman ilim geleneği, sahâbenin ve Hz. Peygamber’in anlayışı zâviyesinden Kur’ân-ı Kerim çerçevesinde ele alınmaya gayret edilmiştir.