Hasan Sabbah sessiz, Alamut dilsizdi. Fedailerse...
Artık zamanı geldi evlat... Tak bakalım kutsal silahını beline, O silah ki kılıç olmasın, yay olmasın Hele hele gürz, çekre yahut topuz hiç olmasın Sadece avuç büyüklüğünde ucu sivri bir hançer O hançer ki hem seni hem düşmanı öldürsün Düş bakalım yollara evlat... İz bırakmadan git hasmının peşinden Kervanları kat önüne, gizli saklı... Ardında saraylar bırak, içi kanla dolu... Sonra suskun ol ölesiye, ağzını bıçak dahi açmasın Sen sus ki diğerleri yaşasın Git bakalım kaderinin peşinden evlat... Yalancı cennetin acımasız yollarından yürü Biz de seyreyleyelim seni kartal yuvası Alamut'tan... Ve hep birlikte görelim; ölecek misin, öldürecek misin? İran'ın kuzeyinde, Elburz Dağları'nın karlı tepelerine taht kurmuş kartal yuvası Alamut komutasındaki fedaîler, önderleri Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra varolma mücadelesi veriyorlardı. Basra'dan Gazne'ye, Hazar'dan Kızıldeniz'e ölümün kol gezdiği topraklarda düşmanlarına korku salan Alamut Kalesi'nin sonsuza dek ayakta kalabilmesi için gözüpek fedaîler kan kokan ırmaklardan sızıverdiler düşmanlarının kalbine... Tarihin yalancı cenneti Ortadoğu'da İktidar savaşları sürerken, emirlerin, vezirlerin ve hatta sultanların korkulu rüyası fedaîler inançları uğruna sessizce ölüme gidiyorlardı. Amansız bir kum fırtınasıyla başlayan tufan, koca bir imparatorluğu yerlebir etmeye yetecek miydi?