Deniz Tural bu ilk kitabında, felaket sonrası ayakta kalanların yaşamın bayraklarını alıp yokuş yukarı tırmanmasını ve en zor anlarında "oyun bitti" sözündeki ironiyi kahkaha ile haykıran, özgürlük ararken yerine yeni tutsaklıklar bulan karakterlerin gerçek ile kurgunun sınırlarının karıştığı dünyasını anlatmakta. Güçlü imgelem gücü, şiire yaklaşan anlatım tekniği ve insan zekâsının kıvraklığını ortaya koyan kurguları, uzun öykülerini soluksuz okutuyor. "Sanat aklın insanda yarattığı yaraları kapatır", kitabın son sözüdür. Ardı ardına gelen ambulans ve itfaiye arabalarının sesi kesilmiyordu. Kentin batısını siyah bir duman kaplamıştı. İçerde yüz kadar insan olduğu, gizli bir tarikata mensup olan bu insanların ayin yaptıkları ve Nuh'un gemisinin ufukta göründüğü söylentisi, fısıltı şeklinde önce sokaklara sonra basına yansımıştı. -Nuh'un Gemisini Beklerken- Birgün yanıma yaklaştı, sonsuzluğa akan iki gece düşmüş bozkır gözleriyle bana baktı. O kendinden emin, hiçbir şeyin önünde duramayacağı güvenle sesi yükselmeye başladı; -Kadın serinleyebileceği erkeğin gölgesini sever; onu izleyen, sürünen, dilenen gölgeyi değil. -Kadının gölgesinde dinlenmeyi değil, ona gölge olmayı öğrenmelisin. -Kadın Erkeğin Gölgesini Sever- Zaman geçtikçe her şey eskiyor, nedense Gül'ün yüzü ve yanık gül kokusu, suların sert uzaysal alanda zamanla bilediği kayalar gibi giderek daha da belirginleşiyor ve giderek daha da yaklaşıyor bana. -Gecede Gül Kokusu Kaldı- Gözlerine baktım, sanki tüm gök bu iki göze sığmıştı. Milyonlarca yıldız bu iki gözde ışıldıyor, yıldız yağmurunun gözyaşlarına karışıp kirpiklerinden yanaklarına süzülüyordu. Bu iki göz evreni dışında tüm evren karanlıktı ve ben önünde bağdaş kurup sonsuza kadar bu güzelliğin önünde oturmayı düşündüm. -Çingene-