İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan acılar sonrasında, Rodos’tan anavatana göç eden bir ailenin, yeniden kurmaya çalıştıkları düzenleri ve yaşam mücadeleleri...
Selim ve Nuran’ın tertemiz aşkının gölgesinde; Rodos’ta, İzmir’de ve Karşıyaka’daki ‘1685 Sokak’ta yaşanan anılarda, o yılların gelenek, görenek, insan ilişkileri...
Hepimizin, geçmişinden izler bulacağı bu içtenlik dolu yaşam öyküsünü, kah gözünüzden akan yaşlarla kah yüzünüzü kaplayan bir gülümsemeyle okuyacaksınız...
“Zarif, dünya güzeli, çapkın, cilveli bir genç kızdı Rodos... Ne kadar çok talibi olmuştu tarihler boyu... Herkes bana varsın diye kara sevda olmuştu onun uğruna... Rodos... Rodos...
Rodos’un bu ılık bahar havasında, deniz kenarındaki çiftliklerden yayılan burcu burcu mersin, yasemin, portakal çiçeği kokuları, Nuran’ın içini daha da gıcıklıyor; sabun köpüğünü andıran dalgaların, kumlara sevdalıymış gibi aşkla çarpıp baloncuklarının sönüşünü, sularını geri çekerken de köpüklerin kumlarla birlikte yaptığı romantik raksı iç geçirerek izliyor, ‘Kalbimin çırpınışları şu masmavi denizin çırpıntısından daha güçlü. Onun deniz rengi gözlerine her baktığımda gönlümde koca koca dalgalar oluşuyor.’ diye düşünüyordu.
Kolay değildi genç kızın durumu... Ağabey diye hitap ettiği bu delikanlının, o deniz mavisi gözlerine aşıktı küçükten beri... Bir denizin dalgaları biliyordu bunu bir de ovada esen o ılık rüzgarlar. Bir tek onlara söylemişti sırrını. Nasıl paylaşabilirdi ki birileriyle bunu... Selim, Nuran’dan çok büyüktü bir defa. Rodos’un, tanıdığı bütün genç kızları da aşıktı Selim’ine...”