Türk medeniyeti İslâmiyet içinde teşekkül eder. Zihniyet dünyamızı ve hayat felsefemizi Müslümanlık yoğurur. Her şey din etrafında döner. Felsefe hayatla doğrudan temasa geçerek hikmet şeklini alır. Düşünce fikir hâlinde kalmaktan kurtulur, Tasavvurla icraat arasındaki fark ortadan kalkar. Manzara Selçuklu ve Osmanlı asırlarında böyledir.
Modernleşme dönemindeyse iklim değişir. Cevdet Paşa'nın şimdi ne o var ne bu var dediği bir döneme girilir, kökleri kurutulan şeylerin yerlerine yenilerini koymaktan vazgeçilir. Yeni bir eşikte eski âleme ağıt yakılır. Herkes bilir ki bir millet her şeyden evvel tarihinden ibarettir. Düşünce bir birikim eşliğinde yol alır. En zayıf yanımız burada toplandığına göre bizi en güçlü kılacak damarın neresi olduğu meçhul değildir.
Geleceğe inanmayan birinin geçmişe perestiş etmesinin bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Hâliyle kendisini mazide arayan bir kimse aslında dünü bugüne ve geleceğe aktarıyor demektir; zira geçmiş olmadan gelecek tasavvuru imkânsızdır. Bugüne dün istikamet verir fakat dünü de bugün yeni baştan yoğurarak şekillendirir.