Her aşk, iki tam yalnızlık eder
Doğuştan suçlu olmak, suçlu görülmek; künyesinde yazılı suç aletiyle dolaşmak, acıların en büyüğüdür.
“Yitirilişin Kokusu’”ndaki öyküler bir bütünün parçaları gibi, birbirini tamamlayan bir trajedidir.
Hayatın acımasız çarkında yalnız, kimsesiz, çaresiz; kanatları kırık bir güvercinin barış elçisi gibi, siyah düzene baş kaldırışı ve bitmeyen öfkesi daha dinmemişken; beri yanda aşkın çilesi, çaresizliği ve acısına tanıklık ettiği büyük sevdasının yitik aşk manzarası, yıkımların en büyük erozyonunudur Zınar için. Büyük kaya parçası olan adından ne yazık ki eser kalmamıştır.
“Her aşk, iki tam yalnızlık eder”
Hayat bir dizeye sığdırılmaya çalışılmıştır.
Hep hiçe sayılmak, önemsiz görünmek, arkaları tercih etmek veya kadere boyun eğmek. Unutamadığı, büyüsüne kapıldığı ulvi aşkını yüreğinde saklayıp, o yükü hep taşımıştır. Yaşamın acımasız girdabında; sevdiğini anımsamak ve hiç unutamadığı İspanyol sevgilisi Februnya’ya olan özlemi zirve yapmıştır. Unutamaz onu, yüreğinin derinliklerinde hep saklı tutmuştur. İçindeki duyguları canlı tutar hep, insanca yaşamak ister, diğerleri gibi. Öteki olmak istemez ama hiçbir zaman özgürce yaşamadığını, duygu ve düşüncelerini açıklayamadığını, hep suçlu muamelesi gördüğünü ima etmeye çalışmıştır.
Aşk öyküsü çok çarpıcı ve etkileyicidir. Yaşamın her alanında olduğu gibi, aşk konusunda da dramatik sahnelere tanık oluruz. Acı, hüzün ve keder hiç yakasını bırakmamıştır.
Annesine yakarışı, toprağa dört elle sarılışı, babaya olan özlem ve sitemi; göz göre göre yitirilen hayatlar ve kaybolan benliği; ritmi bozulan duyuları, tükenen hayat, yitik umutlar ve çaresiz, yılgın, bitap düşmüş bir bedeni görürüz.
“Yitirilişin Kokusu.” Hora geçen dramatik öyküler demetidir.
Musa Dinç