Avusturya’da yaşayan Ercüment Aytaç’ın, bir Türk gencinin Almanya’daki yaşamından kesitler sunduğu bu ilk romanında kullandığı dil bazen mizah ağırlıklı, bazen şiirsel, ama çarpıcı ve sıcak. Ve: Blues, saf, içinden geldiği gibi haykıran bir genç adamın hikâyesini anlatıyor. Amerikalı trompetçi Nat Gordon ve Almanya’daki Türk Semih Akel bu romanda bir araya geliyor. Blues, yani hüznün müziği tüm roman boyunca kahramanlara eşlik ediyor.
Bu kitap, kendilerinden kaçarken birden kendilerine yakalananların, yaratıcılarından uzaklaşırken birden kendilerini ilahî güce teslim etmiş olarak bulanların romanı. Romanda ayrıca ruhsuz, duygusuz, tekdüze kitlenin zavallı üyelerini de buluyorsunuz… İç monologlar, okuyucuyu insanın zihinsel dünyasının derinliklerine inene bir yolculuğa çıkarıyor. Romanı okurken bazen kıkırdayarak, bazen de kahkahalarla gülüyorsunuz, Blues’un hüznünden vakit buldukça…