Bir yaşam nedir ki? Uçsuz bucaksız evrende bir damla belki de ... Kısacık bir an ... Ve bu anda sonsuz çeşitlilikle devinen ve de biçimden biçime giren bir ruh. Üzülüp sevinen, gülüp ağlayan, kinlenip bağışlayan, korkup yüreklenen, büzülüp genleşen, gerilip boşalan ve ölüp ölüp dirilen... Yaşamın gizi belki de çakan bir şimşeğin ardından cama çarpan yağmur damlasındaydı, kim bilir... Korkunun dağları sardığı, kötünün iyiyi, zulmün iyiliği besleyip çoğalttığı zor yıllarda, yüreklerin taşlaştığı zamanlarda insanın mutlaka bir kısrağı olmalıdır. Nereden olursa olsun, gecenin içinden dörtnala koşup gelmeli, apak yeleleriyle bir rüzgâr gibi esip geçmelidir. İnsanın böyle bir kısrağı olmadı mı, halil dumandır! Dünyada ne kadar insan varsa gökyüzünde de o kadar kara delik vardır. Her insan kendi kara deliğinin tutsağıdır. Bu tutsaklıktan kurtulamanın biricik yolu, kendi eylemimize kayıtsız kalmak, bir köşeye çekilip tırnak kesmektir.