“Et, kemik değilmiş insanı insan yapan; sevgi mana getirirmiş varlığa. Bense şimdi yabancı bir denizde yüzme bilmeyen tayfa gibiyim. Kimse çığlığımı duymayacak. Sezar’ın kılıcı üzerinde çıplak ayak yürüyorum, ince bir tını zerk ediyor ismimin her harfi, kadınlığımı sorguluyorum. Ah bu hayat! İçeriden dışarıya söküp koparıyor her zerremi. Ah bu insan! Düşündürdükçe kendini her bir yudum kahvede şekli değişiyor yüz çizgilerimin. Kendime dahi gelemiyorken, ayrı yerde yazılıyor düşlerim.
Elfida; dönem olaylarının ortasında büyüyen bir çocuğun, rüzgarla zamanın ötesinden getirdiği, mistik masallar ve yaşanmış hayatların en nihai özetini fısıldıyor kulaklarımıza. Kadınlığın insan olmaktan öte, doğurduğu zamanlar bütününde, doğuramadığı için boşlukta savrulan karakterin, içindeki acıları kusarak bir başka hayatı mutlu etme gayesini anlatıyor. Aşkı, alevlerle yakıyor çölünü umutsuzca, yağmur yağmıyor ve toprak kömür karasına dönüşüyor her sayfada.