“Dudağının kenarından gönül teline, kirpiğinin ucundan aklının inceliğine...”
Elinde topuklu beyaz ayakkabıları, çıplak kınalı ayaklarıyla çıkageldi gece yarısı. Masaldaki cadı kazanına düşmüş gibi perişan, kabus ülkesinden kaçmış gibi ürkek ve korkak. Ve nefes nefese kucağıma atıldı: “Beni kurtarın!”
Aynı saatlerde İsviçre Alplerinde kurulan Çok Yönlü Araştırmalar Merkezi - Hastalık Tanı Departmanında, bilgisayarlı tomografiye bakmakta olan bilim kadını avurtlarını kemiriyordu. Nihayet hastalığın tanısını koymuştu ama yüzleşmekte zorlanıyordu. Çünkü sorunu bilmek, çözmek anlamına gelmezdi. Ve başka bir zaman diliminde, henüz kavuşmasız olduğundan habersiz iki aşık, elleri birbirine kenetli o kutsal yeminlerini ediyorlardı: “Arz ve arşın huzurunda, kuzey ve güney şahidim olsun ki doğu ve batı yer değiştirmedikçe seni seveceğim…”
Her kadın özünde üç cevher barındırır:
Tenindeki cevhere dokunursan, tende can yaratır; Yüreğindeki cevhere dokunursan, gönülde aşk çağlatır; Beynindeki cevhere dokunursan, dünyada iz bırakır!
Peki ya dokunulmamışlar?
İnsan hüznü lezzetli anlatabilir mi, bu mümkün mü?
Emine Supçin anlatmış...
"Elinizde tutmakta olduğunuz bu kitabı hiç bırakmadan okuyacağınıza eminim... Okumakla kalmayacak, Emine Supçin’in bağımlısı olacaksınız..."
- Ayşe Erbulak Yazar / Oyuncu
"Dokunulmamış Kadınlar, güzel bir biçimde kurgulanmış, anlatımı sürükleyici ve akıcı. Bir oturuşta okunacak kadar ilgiyi diri tutuyor üstelik. Dört ayrı yazarı, tek bir kalemden okuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Dan Brown’ın gizemciliği, Jean Christopher Grange’ın gerilimi, Elif Şafak’ın mistisizmi ve Ahmet Ümit’in polisiye sürükleyiciliği var Emine Supçin’de. Toplumsal yaramız çocuk gelin sorunsalından küresel kadın sorunsalına dokunan oldukça başarılı bir roman…"
- Halit Payza Kitap Eleştirmeni / Yazar