Tünelin Ağzından Duyulan Dehşet Çığlıkları…
Korku edebiyatına gotik öğelerle bezeli çağdaş bir yorum kazandıran Chris Priestley, dünya çapında büyük ilgi gören Montague Amca’nın Dehşet Hikâyeleri ve Kara Gemi’den Dehşet Hikâyeleri kitaplarının ardından kaleme aldığı Tünelin Ağzından Dehşet Hikâyeleri ile öykülerindeki korkunun ve gerilimin dozunu doruk noktasına ulaştırıyor.
Edgar Allan Poe ve Mary Shelley’nin eserlerine selam duran Dehşet Hikâyeleri serisi ile tüyler ürpertici bir okuma deneyimi sunan Priestley, masalsı anlatımı, sınır tanımaz yaratıcılığı ve zengin hayal dünyası ile korkunun yönünü bu kez de karanlık bir tünelin ağzına çeviriyor.
Baş döndürücü bir öykü sağanağına tutulacak olan kahramanımız Robert Harper için tatilden okula geri dönüş zamanıdır. Pek sevmediği üvey annesinden ayrılacak olmanın getirdiği mutluluk, tek başına çıkacağı ilk tren yolculuğunun yarattığı heyecanla birleşince Robert’ı garip bir ruh hali sarar. Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra sebebi bilinmeyen bir arıza yüzünden bir tünelin ağzında aniden durunca işin rengi değişmeye başlar. Robert’la aynı kompartımanda seyahat eden kimliği belirsiz beyazlar içindeki bir kadın vakit geçirmek için hikâyeler anlatmayı önerir. Oysa bunlar pek de çocuklara anlatılacak türden hikâyeler değildir. Robert çok geçmeden bu ilginç kadına ve anlattığı dehşet verici öykülerin büyüsüne kapılır. İsmini öğrenmeyi başaramadığı bu esrarengiz kadından korkuyor olmasına rağmen onu dinlemekten kendini alıkoyamaz. Beyazlı Kadın’ın hikâyeleri anlatırken dudaklarında asılı duran buruk gülümseme, trendeki yolcuların karanlık kaderine adeta yön vermektedir…
Robert Harper, pek çok ilki yaşadığı bu yolculukta, hiç tanımadığı insanlarla yalnız başına seyahat etmenin ne kadar korkunç olabileceğini keşfederken, sizler de Beyazlı Kadın’ın anlattığı dehşet verici hikâyelerle iliklerinize kadar ürpermeye hazır olun!