Postmodern roman, düşümsellik, ironi, oyun, keyfilik, anarşi, parçalanma, pastiş, parodi gibi kavramsal dönüşümlerin mozayiğinde bir yeni’den yazma ve yaratma çabasıdır. Çıkış noktası, bir düş oyunu olan postmodern romanda üstkurmaca ve metinlerarası biçimler kullanılarak edimsel ve evrensel bir sınırsızlık yakalanır. Evrensel tek gerçek olan insanın bilinci ile düş gücü arasındaki ikilemlerine düş gücü lehine son verilir; zira sanatsal edimlerde bilinç düş gücünü, siyasal eylemlerde ise düş gücü bilinci izler. Böylece iç-dış, madde-ruh, iyilik-kötülük, düşünce-doğa arasındaki soyut ayrımlara son verilerek gerçeğin zamanın içinde bıraktığı ize ulaşılmaya çalışılır. Yaratıcı olmayı başkaldırı ile özdeşleştiren postmodern yazar, yeni, farklı, özgür, eski-şimdi bağdaşımında arayışlar içindedir. Yaratılanın yeniden üretilerek boyut kazandığı postmodern romanda, algılama ile anlama, duyma ile sezgi ayrımları üzerinde yaratıcı bir doku kurgulanır. Anlamı üreten okurdur anlayışı ile belirginleşen bu romanda yazarın konumu sorunsallaştırılır. Kendini bulan yazar, okurun da kendisini bulmasına yardımcı olarak eseri çoklu göstergelere sahip bir aynaya dönüştürür.