“Susturdum saatlerin tik-tak gevezeliklerini. İçinde annemin fotoğrafı olan saate kıyamadım bir tek. Duvara astım öylece. Polis beni arıyor olsa da susturmadım annemin sesini. Polise vermez annem beni. Rakamlarını neden mi kazıdım? Annemi kurtarmaya yeminim vardı. Rakamlar babamdı.”
Masalından Göçen Kuş, birbiri ardına devrilip duran mutsuz hatıralar kavanozları ve cam kırıklarıyla dolu bir anın içinden, aklın bıçak sırtı sınırlarında dengede durmaya çalışan kadınların, adamların ve hayatı tek ayaküstünde bekleme cezasına mahkum yaşayan çocukların hikayelerini anlatıyor. Kolları çekilmekten sarkmış hırkaları gibi her şeyi çekip sündürmeye, uzatıp yetirmeye meyilli yalnız kadınların, masalından göçmüş ama çocukluğundan göçememiş olanların, yağmura yetişmek telaşındaki bir yazarın kaleminden dökülen öyküleri. Fonda yer yer çok tanıdık şarkılar eşliğinde…
Mevsim kışa dönmeden, yazın son ışıkları gibi solmaya başlayan ‘salçalı ekmek’ kıvamındaki çocukluk anılarından sesleniyor bize Hanife Altun. “Aklım tozşeker, düşünceler karınca” diyerek…