Bu kitap, 1860'lı yıllarda Şinasi ile başlayan Türkçe'nin sadeleştirilmesi hareketini, 20. asrın ilk çeyreğinde, Eski Edebiyata karşı Yeni Edebiyatın istiklâlinin belirlenmesinde önemli rolü olan İstanbul romancımız Hüseyin Rahmi'nin, bu konuda edebiyatımıza yaptığı katkıyı ele alır.
Varlığını 20. asrın başında tam olarak kabul ettiren Yeni Edebiyat, bu sefer kendi içinde avam ve havas edebiyatı tartışmasına girer. Bundan önceki tartışmalarda gündemi, Türkçede bulunan Arapça kelimeler oluştururken, bu seferki münakaşanın ana noktası Farsçadır. Farsçanın dil ve edebiyatı ile kültürümüze olan etkisinin asırlarca sürdüğü iddiası, bahsin ana unsurlarından birini oluşturur.
Diğerini ise, aristokrat kitleye hitap eden Servet-i Fünûncular ile onların takipçilerinin kullandıkları Farsça terkipli ifadelere karşı, sade dille yazdıkları için avâmî diye dışlanan yazar kadrosu oluşturur. Bu durum, Divan Edebiyatı'nın bir özelliği olan edebiyatta avam ve havas ikilemini tekrar diriltir. İkilemin avam kolunda Hüseyin Rahmi, havas kolunda ise Halit Ziya Uşaklıgil ve çevresi vardır. Bu tartışmada, Eski Edebiyattan hiç söz edilmez. Sadece, Yeni Edebiyat kendi içinde, sanatın estetik bir üslûpla mı, yoksa faydacı bir üslûpla mı olacağı konusunu ele alır.