Vuslata Beş Kala... Gidip de Dönmeyeler
1887 yılında Japon İmparatorunun yeğeni Sultan II. Abdülhamidi ziyaret eder. II. Abdülhamid, siyasi bir manevrayla bu ziyarete iade-i ziyaretle karşılık vererek hem Japonya ile iyi ilişkiler tesis etmek hem de dosta düşmana kendini göstererek özellikle de İngiltereye bir çeşit gözdağı vermek ister. O zamanın şartlarında gemi yolculuğu münasiptir ve Ertuğrul adlı fırkateyn, tüm itirazlara rağmen elden geçirilip bu yolculuk için hazırlanır. Takvimler 1889u gösterdiğinde Ertuğrul Japonyaya gitmek üzere demir alır. Ancak korkular gerçeğe dönüşür ve gemi, dönüş yolculuğunda tayfuna yakalanarak batar. Kurtulan çok az kişi olur.
Bu roman, işte bu tarihsel olayı konu ediyor; çıktıkları seferden dönemeyen denizcilerin, geride bıraktıkları sevdiklerinin hazin hikayesini... Yarım kalan sevdaları, vuslatın bir başka diyara kalışıyla geride kalanları derin bir keder, dinmeyen bir hasret ve gözyaşına gark eden... Bilinmeyen bir yerlerden bir kanun sesi bir ud taksimi duyuluyor sanki belli belirsiz... Hani denir ya, gidip de dönememek, dönüp de bulamamak var... Varmış!