"Eve girdiğinde yanıldığını anladı. Telefonun yanında sadece kedisi vardı. Kucağına aldı. Aslı’ya benzemiyordu bu kedi. Birlikteyken Aslı’nın ısrarla söylediği gibi değildi. Kendini anlatmanın bir yöntemi olarak seçmişti Aslı kedisini. "Benim gibi bağımsız o. İnisiyatifi dışında ilişki kurmayı reddediyor. Seninle bile. Ama burayı seviyor. Dışarı çıktığında biliyoruz, dönecek.’ Aslı ise dönmemişti. Bu kedinin gerçekten Aslı’ya benzer yanı yoktu. Belki annesine..." Kişisel tarihinin bir noktasında takılıp kalmış bir adam... Zamanı dondurup kapılarını kapatmış, dış dünyayla ilişkilerini asgariye indirmiş. Ancak beklenmedik bir haber onu saklandığı yerden çıkartacak, geçmişinin peşinde bir iz sürücüye dönüştürecektir. Giderek hayatını belirleyen tüm figürlerin birbirine karıştığı, ilerledikçe geriye düşülen, sığınılacak hiçbir durak olmayan bir yolculuk bu. Sürekli biçim değiştiren bir gerçeklik duygusunun sürüklediği yolculuk onu geçmişten bugüne taşıyacaktır. "Bu kitapta hayaller ile düşler iç içe geçmiş, karakterlerin algılarını biçimlendiriyor... Anlatıcının, kişinin bedeni ile zihni arasındaki geçişlerden metni bölümlemek için bir gereç olarak yararlandığını görüyoruz. Yüce Yöney Üçüncü’de, tekil bireyin kentin bilinemez yapısında adımlarını nasıl atacağına ilişkin tutarlı bir anlatı kurmuş." -Türker Armaner-