Sirderya Nehri’nin kenarında anlatılan bir menkıbenin, Tanrı Dağlarının eteklerinden akıp gelen bir akıncı narasının, İpek Yolu’nda bir dergâha sinip kalmış «hu» seslerinin, bir Bağdat medresesinin eyvanının şahit olduğu ilim ilmiklerinin arasından geçen bir tarihin romanıdır bu.
Şarktan yola çıkıp garba doğru koşarcasına giden, gittiği her yere medeniyetini, kültürünü de götüren Selçukluların tarihini tüm zenginliği, güzelliği ve ihtişamıyla satır aralarında bulacaksınız.