Sadî-i Şîrâzî dünyaya bakan bir şairdi ve uzak ve bilinmeyen diyarların gezginiydi; Baharat ve emtia tüccarları ve kutsal yerlere giden hacılarla birlikte kendisine eşlik ediyordu. Krallardan hikâyeler dinleyip onlarla vakit geçiyordu.
Zorla veya tercihle âşıklara, pehlivanlara, şeyhlere, mutasavvıflara refakat ederdi ve gençliğinin olgunlaşmamışlığını sık seyahat tecrübesine, yaşlılığının olgunluğuna irtibat kuruyordu.
Onun seyahatleri yalnızca çeşitlilik arayışı, farklı gelenek ve kültürler hakkında bilgi ve farkındalık arayışı değildi; Her yolculuk onun için ayrıca manevi bir deneyimdi.
Bu yolculuklar ve geziler, manevi ve dünyevi işlerin yanı sıra, şairi hayatın gerçeklerinden kaynaklanan çok sayıda anlatı, hikâye ve gözlemle tanıştırdı. Sanki Gülistan'ın her hikâyesi hayata bir pencere açıyor ve sanki her cümle binlerce deneyim ve deneyden sonra belli bir şekilde ifade ediliyor.
Sadî-i Şîrâzî çeşitli kaynaklardan derlediği hikâyeler, bizzat şahit olduğu vakalar ve başkalarından duyduğu rivayetlerle edindiği bilgi ve tecrübelerini hikâye ve fıkralar halinde anlatırken basit, çekici ve anlaşılır bir tarz ve üslûp kullanmış, yer yer tarihî şahsiyetlerden de söz etmiştir.
Teşbih ve istiarelerinde gerçekçi olmaya da özen göstermiş, adalet, siyaset, yöneten-yönetilen münasebetleri, iyi ve kötü ahlâk (ahlaksızlık), Allah’a karşı kulluk, terbiye, aşk, muhabbet ve benzeri konuları eğitici ve öğretici bir şekilde işlemiştir. Çeşitli tavsiyeler ve nasihatler veya ibretli cümlelerle sona erdirdiği hikâye ve sözlerini hep bu amaç için kullanmıştır. Sadî-i Şîrâzî kısa sürede iki ebedi eser olan Gülistan ve Bostan'ı yazdı. Bûstân ve Gülistan gibi ezeli eserlerin birkaç ayda yaratılması, bu büyük şairin bilgi, kabiliyet, sosyal, tasavvufî ve edebî tecrübelerini göstermektedir.
Onun Bûstân ve Gülistan kitaplarındaki yazılarını konu alan bu eserin, başta Fars dili ve edebiyatı olmak üzere dil ve edebiyatla ilgilenenlere faydalı olacağını ümit etmekteyiz.