Ticari hayatın hızla gelişmesiyle yüklü miktarlarda paraların taşınmasını ortadan kaldıran ve klasik ödeme aracına alternatif olan banka ve kredi kartları, küreselleşen dünyada bireylerin günlük hayatlarının vazgeçilmezleri arasında görülmektedir. Öyle ki kartlı ödemeler sistemi sadece alternatif ödeme biçimi değil aynı zamanda bireylerin ekonomik, ticari ve sosyal hayatlarını da şekillendirmektedir.
Banka veya kredi kartları; çok taraflı iç içe geçmiş bir sistemi oluşturmakta ve taraflara çok cazip avantajlar sunmaktadır. Bu kartlar, alışveriş yaparken nakit parası olmadığı için ürün ve hizmet alamayan tüketiciye anında satın alma imkânı yaratmaktadır. Ayrıca bu kartlar kayıt dışı ekonomiyi daraltarak devletlere vergilendirme işlemlerinde kolaylık sağlamaktadır. Söz konusu kolaylığın olumlu yönlerine ek olarak, birtakım olumsuz sonuçlar da olabilmektedir. Günlük hayatta kolaylık sağlayan bu kartlar, bazı bireylerin kolay para elde etmek için hukuka aykırı davranışlar göstermelerine sebep olmaktadır. Böylelikle, toplumun maddi ve manevi menfaatlerini korumak ve ticari hayatın sürekliliğini sağlamak için birtakım hukuki yaptırımların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 245. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Ancak ilgili kanun, yürürlüğe girdikten sonra eylemin hırsızlık, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlarıyla benzer özellikler taşıması uygulamada birtakım karışıklığın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
“Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması” suçu 5237 sayılı TCK’nın 245. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddenin hükmü ilk düzenlendiğinde iki fıkra iken, daha sonraki tarihlerde değişimler geçirerek beş fıkra haline gelmiştir. Maddenin ilk üç fıkrasında korunan hukuki değerleri, unsurları ve yaptırımları itibari ile birbirinden farklı üç suç tipine yer verilmiştir. Bu suçlar, “gerçek bir banka veya kredi kartının kötüye kullanılması”, “sahte banka veya kredi kartı üretmek, satmak, devretmek, satın almak veya kabul etmek” ve “sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlamak” olarak sıralanmaktadır. 5237 sayılı TCK’nın 245. maddesinin dördüncü fıkrasında, birinci fıkrada düzenlenen suçun kanunun saydığı belirli kriterlerdeki akrabaların, suçu işlemesi halinde şahsi cezasızlık hükmüne yer verilmiştir. İlgili maddenin beşinci fıkrasında ise yine birinci fıkra kapsamına giren fiillerin gerçekleşmesinden sonra failin pişman olması halinde TCK’nın malvarlığına karşı suçlar başlıklı 168. maddesince etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabileceği düzenlenmiştir.
“Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması” suçu, TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı onuncu bölümünde “Bilişim Alanında Suçlar” adı altında düzenlenmiştir. Öğretide TCK’nın 245. maddesinde yer alan suçun bilişim suçu olup olmadığı ve düzenlendiği yerin madde içeriği ve kanunun sistematiğine uygun olup olmadığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Her ne kadar “Bilişim Alanında Suçlar” başlığı altında düzenlenmişse de bizce TCK’nın 245. maddesinde düzenlenen suçların ortak noktası “bilişim alanı” değil, “banka ve kredi kartları” olduğundan kanun maddesinin düzenlendiği yerin doğru olduğu kanaatindeyiz.
Bu kitapta, TCK’nın 245. maddesinde düzenlenen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu; suç ve ceza teorilerinin genel esasları kapsamında incelenmiştir. Buna ek olarak, TCK’nın 245. maddesinde düzenlenen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunun birinci fıkrasında; “ele geçirilen gerçek bir kartın kullanılmasından yarar sağlama”, ikinci fıkrasında; “sahte banka veya kredi kartı üretilmesi”; üçüncü fıkrasında ise “sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanarak yarar sağlama” suçlarına yer verilmiştir. Ayrıca, banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunun maddi ve manevi öğeleri, suçla korunan hukuksal yarar, suçun konusu, suçun özel görünüş biçimleri, yaptırımları, yetkili ve görevli mahkemeler ile zaman aşımı konuları anlatılmıştır. Kitapta sade, yalın ve akıcı bir dil kullanılmıştır. Konuyla ilgili her başlık altında öğretideki farklı görüşlere yer verilmiş olup Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri’nin güncel içtihatlarıyla kitabın daha pratik olması hedeflenmiştir. Kitabın sonuna konuyla ilgili güncel içtihatlar bölümü eklenerek uygulayıcılara yararlı olması amaçlanmıştır.