(TMK. m. 1023)
Tapu sicilinin temel fonksiyonu, taşınmazlar üzerindeki gerçek hukukî durumu tam ve doğru bir şekilde aksettirerek hak ve işlem güvenliğini sağlamaktır. Bu fonksiyonun yerine getirilmesi amacıyla kanun koyucu bazı hukukî tedbirler almıştır. Alınan bütün tedbirlere rağmen tapu sicili, taşınmaz üzerindeki aynî hak durumunu olduğu gibi yansıtmayabilir. Bu durum, hak sahibi olmayan bir kimseden iyiniyetle aynî hak kazananın, gerçek hak sahibi karşısında korunup korunmayacağı sorununu beraberinde getirmektedir. Zira burada, gerçek hak sahibinin hak güvenliği ve üçüncü kişinin işlem güvenliği menfaatlerinin çatışması söz konusu olmaktadır. Bu noktada iki menfaatten birine üstünlük tanınması, diğerinin feda edilmesi anlamına geleceğinden, sorunun çözümü, çok hassas davranılmasını gerektirmektedir. Konu, maddî ve duruma göre manevî bir değer arzeden taşınmaza ilişkin olduğundan, sorunun çözümü daha da önem kazanmaktadır. Kanun koyucu, tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımını korumuştur (TMK m. 1023). Bu düzenlemenin kabulünde, özellikle, tapu sicilinin aleniyeti ve işlem güvenliği önemli bir rol oynamıştır.
Doçentlik tezi olarak hazırlanan bu çalışmada, tapu sicili sistemi içerisinde TMK m. 1023’ün sevk edilişini haklı kılan sebepler, hükmün uygulanma şartları, hak kazanımının sonuçları ve etkileri, konuyla ilgili Yargıtay kararları da dikkate alınarak detaylı bir incelemeye tâbi tutulmuştur. Tapuya güven yoluyla aynî hak kazanımının somut olaylardan bağımsız, sadece teorik açıdan ele alınması kanaatimizce isabetli değildir. Bu sebeple, eserde, konuların teorik açıdan değerlendirilmesi ile yetinilmemiş, bunların uygulamadaki muhtemel yansımaları da incelenmiştir. Öte yandan, bilinen örneklerin tekrar edilmesi yerine, TMK m. 1023’ün uygulama alanına girebilecek farklı olay örnekleri üzerinden değerlendirmeler yapılmıştır.