Sinsi ya da açık politikaların, aile, okul gibi kurumların, –kısacası hayatın– yalanlarına isyan eden iki gencin öyküsü... Tanrının verdiği harfleri dilediklerince kullanmaya karar verince başlarına gelenler...
"Tanrı bize A vermiş... Bak, Tanrı bize B vermiş. Sonra C, D, sonra bize E vermiş. F vermiş, G, H, I, İ, J, K. Tanrı bize taaaaaaaaaA Z'ye kadar, sonuna kadar söz vermiş.
"Biz tA en başlangıçta n'apmışıZ? Biz: Cemicümle, bu söze güvenmişiz. Almışız harfleri, özlemden kavrulmuş kahve çekirdekleri gibi –ince ince dürülüp ağırlık ve kıymetlerine göre yerleştirilmiş el işi umutlarmış gibi çeyiz sandıklarındaki– çıkarıp yerlerinden her birini koklayıp göğsümüze bastırmış ve dizmişiz karşımıza. Bir güzel seyretmişiz ki! Aa, sanki yeni bir cümle basamağı! Hemen oracığa, merdivenlere çöküp oynamaya başlamışız. Onları yan yana getirmişiz, harfleri yan yana. Sıcak bir ekmek gibi bölünebildiğini görünce artmış hayranlığımız. Mutlu bir son dilemişiz kendimize, mutlu bir Z."