Mezhepler, en öz anlamda “din anlayışındaki farklılıkların kurumsallaşması sonucu ortaya çıkan beşeri yapılar” olarak tarif edildiğinde mezheplerin din ile özdeş yapılar olmadığı, beşerî olduğu, oluşumunu tamamladığı süreçle ve sosyal yapı ile yoğun bir etkileşim içerisinde olduğu anlaşılacaktır.
İslam tarihi tetkik edildiğinde mezhepleri, herhangi bir dinin anlaşılma biçimleri olarak ele almak yerine onu din ile özdeş kılan yaklaşımların ilgili din mensupları arasındaki sosyal barışı bozmaktan ve aynı din çatısı altında birleşen insanlar arasında tefrika ve tenafür oluşturmaktan öte başka bir etki yapmadıklarını söyleyebiliriz.
Mezhep, insanlık tarihinin bir gerçeğidir ve sadece İslam dinine has bir olgu değildir. Gerek ilahî gerekse beşerî her düşüncenin, ikinci ve üçüncü şahıslara ulaştığı andan itibaren yeni bir yoruma ve yeni bir tanımlamaya maruz kalması kaçınılmazdır. Din ile ilgili yapılan ve benimsenen yeni yorumlar aynı zamanda o dinin ulaştığı topluluk içerisinde tutunmasına vesile olur.
İbâzilik İslam düşünce tarihinde kurumsallaşan ilk fırkalardan birisidir. Ancak Ülkemizde İbâzilik hakkında yapılan araştırmalar henüz istenilen seviyeye gelmemiştir. Özellikle İbâziyye’nin Kuzey Afrika boyutuyla ilgili yeni araştırmalara ihtiyaç vardır. Çevirisini yaptığımız Dr. Halîfe en Nâmî tarafından hazırlanan İbâzilik ile ilgili doktora tezinin bu alana ciddi katkılar yapacağı kanaatindeyiz.