İbrahim Kaypakkaya... İhtilalin fidanı, devrimin hamalı, "ser verip sır vermeyen yiğit"... İşkencede direnişin sembol ismi... 1970'lerden bugüne adını, mirasını, imgesini unutturmak için çok çaba harcadılar. Mezarının başında onu anmak suç oldu, fotoğraflarını duvara asmak suç oldu, -övgüye ihtiyacı olmasa da- onu övmek suç oldu. Ne yaptılarsa unutturamadılar. Fabrikalar, köyler, grev ve direniş alanları eviydi onun. 24 yıllık ömrüne yüzlerce sayfalık teorik üretimi sığdıran oydu... Resmi ideolojiyle ilk hesaplaşan oydu... Bu kitap, hep görmezden gelinen simge bir ismin, İbrahim Kaypakkaya'nın hikâyesini anlatıyor.. "Turhan Feyizoğlu, ayrıntı avcısı bir insan. Gerçeği çok yönlü, derinlemesine açığa çıkarma işine, dikkati çekmeyen ayrıntılardan başlıyor. Kuşku duymak, ısrarla deşmek, bıkıp usanmadan sormak, karşı tarafı bıktırırcasına ve de kaçırırcasına sigaya çekmek. Konu, '68-71 kuşağının sistem tarafından yok edilen liderlerinin yaşamı olunca Feyizoğlu'nun bu illet sorguculuğu işe yarıyor, daha bir anlam kazanıyor. Sınıf mücadelesinin enkaz altında kalan pırlantalarını açığa çıkarma işidir bu. Kolay değil. (...) Ölümsüzlük diye bir şey yoktur. İnsan ve insanlık bugün var, yarın yoktur. Önemli olan, anda, yani alınan her solukta ne yaptığımızdır. Yaptıklarımıza tapmamamızdır. Hiçleşmeye ya da ölüme en yakın şey, tapma eylemidir. Sadece bu kitabı değil, tüm kitapları önyargılardan, tabulardan arınmış, kuşkucu, merakçü, objektif bir kafayla okumalıyız. Kendi teorik yaratıcılarını, kendi özünde aşma potansiyeli taşımayan hiçbir devrim uzun soluklu olamaz. Dileğim, bu kitabın da benzeri kitaplar gibi, uzun soluklu devrimlerin ocağında bir kıvılcım ya da bir alev damarı olmasıdır." Muzaffer Oruçoğlu