Niçin çalışıyoruz? Nasıl yaşıyoruz ve nasıl bir eğitim alıyoruz? Bunlar insanın belki de kendine her gün sorması gereken sorular arasındadır. Ayrıca eğitim daha güzel bir Türkiye ve dünya yaratma amacına ne ölçüde hizmet ediyor? Acaba belli, kalıplaşmış görüşleri, basının klişelerini, toplumsal dedikoduları ve magazin haberleriyle dolu sosyal yaşam, insanın gelişmesi için yeterli midir? Eğitim sistemi kişinin vicdan ve karakter gelişimini sağlamak adına insancıl bir felsefi temele ve içeriğe sahip midir? Başka bir anlatımla, sadece çoğunluğun görüşlerini değil, kendi görüşlerine bile, tümüyle katılmayan bağımsız ve özgür karakterli insanlar mı, yoksa sosyal köleler mi yetiştiriyoruz? Tek doğru yanıtlı testler gibi ahlâki doğruları da, içi boş, retorikler şeklinde aktarmak kişinin düşünsel ve duygusal gelişimine ne ölçüde katkı sağlayabilir? özetle birine dansın kurallarını öğreterek onun iyi bir dansçı olmasını sağlayabilir misiniz? Ya da şöyle diyelim nezaket kurallarını çok iyi bilen biri, gerçek yaşamında da yeterince nazik bir insan mı olur? Aynı durum futbol, yüzme ya da aklınıza gelen herhangi bir etkinlik için de geçerli olabilir. Demek ki futbolun kurallarını bilmekle iyi bir futbolcu olmak çoğu kez aynı anlama gelmeyebiliyor.
Buna göre eğitim, her şeyden önce empatik, farkındalık, duyarlık, sevecenlik, nezaket, hoşgörü, anlayış ve sevgi gibi duygusal dönüşümleri kazandırma amacına dönük örüntülerden oluşmalıdır. Bu bağlamda hikaye insanların içinde yaşadıkları hayata ve kendilerine bakabilecekleri bir aynadır. Gerçekte hikayenin insanoğ-lunun bütün bilgeliğini, örtülü ya da açık hastalıklarını yansıtan gizemli bir gücü vardır. Bu nedenle eğitim bir bakıma hikaye anlatma ve anlama sanatıdır. Bu kitap dünya edebiyatının en seçkin ve en unutulmaz bir dizi hikayesinin zamanın acımasız çarkları içinde yok olmasına yüreği dayanmayan insanların ortak çabalarının ürünüdür.