Erken Cumhuriyet döneminde kadın haklarında kaydedilen gelişmelerle kadınların eğitim seviyeleri yükselmiş, toplumsal ve ekonomik alanlarda kadınların görünürlüğü artmıştır. Kadınların iş hayatında varlığını belirginleştiren öğretmenlik, hemşirelik gibi meslekler dışında, bu dönemden itibaren yeni bir meslek dalı olarak tercih edilmeye başlanan daktilograflık; basın hayatında ve edebiyat dünyasında “daktilo kız” adıyla derin izler bırakmıştır.
1920’lerden 1960’lara kadar daktilo kızlara odaklanan eserlerin çevrilerek gazete ve dergilerde yayımlanması, dönemin ünlü yazarlarının daktilograf olarak çalışan kadınlarla röportajlar yapması, daktilo kızların hayatını anlatan romanların ve hikâyelerin yazılması, daktilo kızları betimleyen şiirler kaleme alınması basında olduğu gibi edebiyatta da meslek sahibi kadın karakterlerin temsilinin çoğalmasına vesile olurken “daktilo kız” tipinin kültür hayatımızda önemli bir yer edinmesini sağlamıştır. Bu kitapta, birkaç çalışma dışında incelenmemiş bir konu olan “daktilo kız” tipi, hikâye türü özelinde ele alınmıştır. Çalışmanın ana çerçevesini yazarların kitaplaşmış hikâyeleri ile süreli yayınlarda kalan hikâyeleri oluşturmaktadır. Çalışmanın teorik zemininde ise Foucault’nun iktidar üzerine ortaya attığı görüşler bulunmaktadır. Bu bağlamda daktilo kızların öne çıkan özellikleri ve iktidarla kurduğu ilişki biçimleri Foucault’nun teorileri çerçevesinde incelenmiştir.
Kitabın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında kadınlar üzerine yapılan çalışmalara katkı sağlaması ve emeğiyle iş hayatında ayakta durmaya çalışan kadınlara ilham olması temenni edilmektedir.