Modern tarzdaki eğitim kurumlarının açılmasına kadar Osmanlı şehirlerindeki ilim ve kültür faaliyetlerine, bu faaliyetlerin finansmanını sağlayan vakıflar yön vermekteydi. Geniş halk kitlelerinin eğitiminde cami ve tekkeler ciddi bir öneme sahip olmakla birlikte bu eğitimin ihtisaslaşma sürecinde medrese ve kütüphaneler ön plandaydı.
On yedinci yüzyıldan itibaren liman ticaretindeki artış ile önemi belirgin hale gelen İzmir’de sosyal refah düzeyinin yükselmesine paralel olarak ilmi faaliyetler de arttı. İktisadî hareketliliğin etkisiyle zenginleşen ayan ve eşraf, hayri eserler olarak cami, çeşme, mektep gibi yapıların yanı sıra medrese ve kütüphaneler de inşa ettirdi. Bunlar eğitim bakımından çevresinde büyük etkiler bırakan güçlü medreseler değildir fakat hemen her cami avlusunda birkaç hücreden müteşekkil talebe odaları inşa edilmesi şehirde canlı bir ilim kültür hayatının varlığına işaret etmektedir. On altıncı yüzyıldan itibaren gözlemlenen bu geleneğin sonraki iki asır boyunca şehirde yerel idareyi elinde tutarak siyasî ve sosyal açıdan meşruiyetlerini garanti altına almaya çalışan seçkin ulema aileleri tarafından finanse edilerek sürdürüldüğü dikkat çekmektedir.