Hukuk Felsefesi, bir yandan mevcut hukuk sistemlerinin temel varsayımlarını sorgularken diğer yandan da ideal bir hukuk sistemine ulaşmanın imkânlarını araştırır. Bu iki çalışma çoğu zaman yan yana gider. Mevcut hukuk sistemi, toplumsal ihtiyaçların bir eseridir. Bunu akademi yıllarında hukuk dersimizin ilk tartışmalarında öğrenmiştim. Daha ilk derste hoca bize bir ödev vermiş ve tartışmak üzere bizi gruplara ayırıp sınıf dışına göndermişti.
Ödev kurgusal bir olay üzerine kurulmuştu: “Uçakla bir Uzak Doğu ülkesine gidiyorsunuz. Uçak gideceğiniz ülkeye varmadan bir adaya düşüyor ve bir grup yolcu kurtuluyor. Kadın, erkek ve çocuklardan oluşan bu küçük grup ayakta kalmak için ne yapar?” Gruplarda bu konuyu tartışmış ve sınıfa dönmüştük. İstisnasız her grup, adada yaşamak için bir işbölümü yapılması ve bu işbölümüne uymak istemeyenlere ceza verilmesi gerektiğini belirtmişti. Hocanın da varmak istediği nokta buydu: Hukuk kuralları, birlikte yaşamanın ürünüdürler!