Odanın ortasında karşılaştığı manzaraya hiçbir şey Komiser Zeki’yi tam olarak hazırlayamazdı. Boyu bir doksana yakın iriyarı bir genç, boyu boyunca odanın ortasında yatıyor. Gözleri şişerek kapanmış; ağzı, burnu kan içindeydi. Tiz çığlık ve ağlama seslerinin bir kadından değil, Erkekten geldiğini hayretle fark ediyor Zeki. Başucundaysa bir kadın var, derin yüz çizgelerine sahip ve onunda bir gözü şişerek kapanmış. Ama açık kalan tek gözünde güç var, elindeki mendille oğlunun yüzünü siliyor. Oğul ağlıyor, annesi yüzünü sildikçe hıçkırık ve iniltileri azalıyor. Anne gittikçe büyüyor odanın ortasında. “Tamam geçti” diyor. “Hiç yakışıyor mu sana böyle ağlamak?” derken eli oğlunun yüzünde, gözlerini Komiser Zeki’ye sabitliyor. “İyiyiz biz” diyor. “İyiyiz değil mi oğlum?” Cevap olarak ince bir hırıltı yükseliyor.
Ölümle biten korkunç kazanın bıraktığı izlerden kurtulamayan Komiser Zeki, bir yandan hayatın umutsuz akışına kendini bırakırken diğer yandan bir ressamın trajik cinayetini çözmeye çalışıyor.