Politika sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Ne kadar Milletvekili varsa o kadar farklı yorumlar vardır. Ve bu yorumların önemli bir miktarı kişisel çıkarla ilişkilidir. Ülke yararını düşünenler, eğer sağlam bir argümana sahip olmazlarsa, küçük oyunlara yenilirler... "1970’in sıcak bir yaz günü."Marmara şıkır-şıkır renklerin cümbüşünde. Selimpaşa’dayız. Ayda bin lira taksitle aldığım yazlığın bahçesini düzenliyorum."Seçimden yeni çıkmışız."AP iktidar. Karşımdaki komşular geliyorlar. Eşim çamaşır yıkadığı leğenin önünden kalkıp birlikte karşılıyoruz. "Bakan Bey ve Hanımı ile tanışıyoruz değil mi?" dediler. "Evet" dedim. Kusura bakmayın, biz leğende çamaşır yıkayan bir Bakan eşi görmedik de... Şaşkınlıklarının sebebini anlamıştım. Onlara dedim ki: Arap Yarımadası’nın en zenginlerinden biri, hatta birincisi olan Hz. Ebubekir ölürken hanımına; ‘Geriye bir mızrak, bir deve bırakıyorum’ demişti. Osman Gazi de vasiyetinde; ‘Bir at, bir pala, bir de çul bıraktığını’ söylemişti. 1929’larda Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ‘Devleti yönetenler yoksul kalmağa mahkûmdurlar. Aksi halde millet yoksul kalır ki; biz bu savaşı, milletin zengin olması için yaptık.’ demiştir. Sözlerimi tamamladığımda, onlar da, biz de haramsız bir dünyanın insanları olmanın mutluluğunu paylaşıyorduk.