Antik Roma’da halkın çoğu açlık çekiyor ya da yeterince beslenemiyordu. Otuz yaşına basanın hali içler acısıydı, neredeyse tüm dişlerini yitirmiş olurdu. Her yerde ölüm kol geziyordu. Çocuk ölüm oranı hayli yüksekti. Bütün işler kölelerin sırtına yüklenmişti. Öğlen oldu mu mahkûmların gırtlaklarının kesilişini seyretmeye Colosseum’a akın ederlerdi. Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en gaddar toplumuydu. Roma’ya ait çoğu gezi rehberinde bu durum yok sayılır, …geçmiş salt görkemli sanat eserlerinin yaratıldığı bir çağa indirgenir, rahatsızlık verme potansiyeli olan bilgi bütünüyle yansızlaştırılır… Doğrusunu söylemek gerekirse bu son derece üzücü, zira bugün Roma’yı ziyaret edip de tek bir önyargıdan olsun kurtulamadan geri dönmek hem zaman, hem para, hem de enerji kaybı. İşte bu nedenlerle ben sözü doğrudan eski Roma’nın sakinlerine verdim. Böyle yaparak okurun “onların” geçmişte bütünüyle farklı –her halükarda çok daha vahşet dolu– bir yaşam sürdürdükleri gerçeğinin rahatsız ediciliğini tecrübe etmesini amaçladım. Diğer taraftan yine de aklı başında insanlar olduklarını da anlamalarını istedim. Eski Romalılarla aramızda öyle çok büyük farklılıklar yok… Bazı şeyler eski tas eski hamam. Okur eğer Roma’ya gidecekse, tarihi genel bakış niteliğindeki ilk iki bölümü yolculuğa çıkmadan önce okumalı. İzleyen beş bölümde, Severus Hanedanı (193-235) imparatorlarının görkemli Roma’sını anlatırken alıntıladığım antik metinleri arkeolojik malzemeyle destekleyip karşılaştırdım. Elverdiğince bugün gezip görülecek kalıntılara da işaret ettim. Kabul ediyorum, Colosseum’a dair paragraf ziyadesiyle uzun, ama gişe önündeki bilet kuyruğu da öyle değil mi zaten? Kapanış bölümünde ise Geç Antikçağ Roma’sının görkemini ve 6. yüzyıldaki çöküşünü ele aldım…” Jona Lendering antik tarih uzmanı, Amsterdam’daki Vrij Universiteit’de Akdeniz tarihi konulu dersler veriyor.