SSCB’nin, yugoslavya’nın çözülmesi ve almanya’nın birleşmesi halefiyet kavramını tekrar uluslararası hukukun gündemine taşımıştır. Söz konusu alan, akademik çevrelerde sıkça uluslararası hukukun en belirsiz, zor, karmaşık, gri, ihtilaflı alanı gibi ifadelerle anılmaktadır. Özellikle uluslararası andlaşmalar söz konusu olduğunda halefiyet hukuku bu nitelendirmeleri fazlasıyla hak etmektedir.
Pek çok istikrarsız devlet uygulamasının olduğu bu alanda yeknesak uygulamalardan son derece sınırlı olarak bahsedilebilmektedir. Böyle belirsiz bir alanı istikrara kavuşturma amacı ile hazırlanmış olan devletlerin andlaşmalara halefiyetine dair viyana sözleşmesi ise hedeflenen başarıyı sağlamaktan uzak görünmektedir. Bu eserde devletlerin uluslararası andlaşmalara halefiyeti, önemli halefiyet vakalarından yola çıkılarak devlet uygulamaları ve uluslararası sözleşmeler çerçevesinde incelenmiştir. Ancak andlaşmalara halefiyete ilişkin meselelerin çözümü öncelikle hukuki kişiliğe ilişkin sorunların çözümünden geçmektedir. Bu sebeple eserin önemli bir bölümü devlet uygulamalarıyla bağlantılı olarak devletin devamlılığı ve devam eden devlet kavramlarına ayrılmıştır.
Gerek andlaşmalar hukukunun doğası gerek devlet uygulamaları gerekse uluslararası hukukta istikrarı sağlamak adına önemli bir çabanın ürünü olan sözleşme’nin hedeflediği başarıya ulaşamaması; bu konunun uzunca bir süre daha uluslararası hukukun en belirsiz ve ihtilaflı alanı olarak yerini muhafaza edeceğini göstermektedir.