“Ama geceleri, saat dokuzdan sonra artık tren geçmezken bulvar o kadar sessizleşirdi ki oralarda sık sık “Ama geceleri, saat dokuzdan sonra artık tren geçmezken bulvar o kadar sessizleşirdi ki oralarda sık sık esen meltemde, ara sıra pencerelerin önündeki çınarların hışırtısı duyulurdu. Temmuz sonunda, böyle bir gecede Gregor Keuschnig, birini öldürmüş olmasıyla başlayan uzun bir rüya gördü.”
Gregor Keuschnig, bir sabah uyandığında, kendisini bir katile dönüşmüş hisseder. Paris’teki aynı apartman dairesinde otursa da, aynı kadının eşi, aynı çocuğun babası ve Avusturya Konsolosluğu’nda çalışan aynı kişi olsa da artık başka biridir. Hayatın akışı onun zihninde başka, Paris’in gündelik ve karmaşık hayatında başka tarafları işaret etmekte gibidir. Adeta iki kişidir artık, hayata iki farklı gözle bakarken hem özgürleşir hem kısıtlanır.
Peter Handke’nin 1970’lerin Paris’inde, hem şehrin hem de dönemin edebiyatıyla kurduğu sıkı ilişkiyi de yansıtan, annesinin ölümüyle başlayarak hayatla yüzleştiği ve romanlarında karakterlerinin zihinsel meselelerini inceden inceye yazdığı, irdelediği bir dönemin ürünü Gerçek Duyguların Saati. Bir yandan modern insanın hayatıyla aklı arasındaki mesafeyi, öte yandan modern metropolün devinimlerini ustalıkla yansıtan, Avrupa edebiyatının Nobelli bu büyük ustasının dilimize ilk defa aktarılan özgün bir yapıtı.