Mektupçuyum ben. Yaşayan ve yaşayacak olan herkese, bugüne ve gelecek zamanlara mektuplar gönderiyorum. Mektuplarımın kimlere ulaşacağını, hangi bulmacanın hangi zamanda, nerede çözüleceğini bilmiyorum. Ama birilerinin bu zarfları açmayı akıl edeceğini ve hitabını üstüne alacağını biliyorum.
Orada olduğunu biliyorum.
Mustafa Çevikdoğan, Geçecek Zaman’da huzursuz dünyalar kuruyor okurun gözü önünde: şifreli bulmacalar, bir ormanın derinliklerinde kurulmuş gizli ve tahrip gücü yüksek bir yazarlar köyü, komşu daireye dadanmış bir orman cini. Bildiğimiz dünyaya daha çok benzeyen öykülerde bile –taşrada aşk acısı çeken bir akademisyen, sahaftan alınan bir kitaba düşülmüş bir not− bu huzursuzluğun “içevurum”unu izlemek mümkün. Çevikdoğan’ın kahramanları, geçeceğini bilseler de tutsağı oldukları bu zamanın içinde nasıl var olmaları gerektiğini bulmaya çalışıyor.
Bazı edebî tatların unutulmaya yüz tuttuğunu düşünüp üzülenler için Geçecek Zaman renkli müjdeler barındırıyor.