Postmodernlik hakkındaki ilk çeviriler 90’larda yayımlandı ve tartışılmaya başlandı. İmkânlar el verdiğince. Tanımlama çabası içinde ya da okura özet aktarma eğilimi içerisinde bulunan makaleler, metinler yayımlandı, elbette. Hatta, kimi bu kavramı ve yöntemlerini anlama uğraşısı yerine “iyileştirme”ye çalıştı. Ancak bu kitap, meseleyi biraz daha “Türkçe”leştirmeye, bu şekilde postmodernliği, postmodern düşünce, edebiyat ve sanatı anlamaya, tartışanları da geniş fakat belirginleştirilmiş bir kavram tayfı ve tartışma sahası içerisinde tahrik etmeye çabalıyor.
Abdullah Başaran, Postmodern: Felsefe, Edebiyat, Nekahet’te postmodern kuramların bir özetini geçmektense, galatımeşhur bir ibarenin rehabilitasyonunu yapmaya ve postmodernlik diskurunu daha nezih bir şekilde yeniden ele almaya çalışıyor. Rölativizmle, absürdlük, eyyamcılık ve hatta laubalilikle eş tutulabilen bir terim olan “postmodern”e uyguladığı rehabiliteyle birlikte, postmodern düşüncenin, kendi “geleneği” olan ve başka geleneklere de sahip çıkan, çağın getirdiği kurum ve kuruluşların üstanlatılarına karşı gelişen bir “tavır” olduğunu iddia ediyor. Kitabın bu iddiaya dayanarak odaklandığı bir diğer mesele ise, postmodernliğin, zannedildiği gibi “yeni” bir modernlik tarzı ya da “daha iyi” bir gelecek vaat etmekten ziyade, çağa yönelik bu tavrın nasıl geliştirilebileceği ve korunabileceğine dair önerilerini tartışmaya açmak.