Llewellyn Vaughan-Lee, Kalbin Dönüşümü adlı eserinde, sûfînin hassas yolculuğunu talibin kafasını karıştırmayan bir sadelikle ve bugünün bağnazlığının tam karşıtı bir yolla, entelektüel birikimini bu ilmî derinlikle birleştirerek sadece anlayışa hizmet etmektedir. Daha da önemlisi tasavvufun, sûfînin kendi hayatı olduğunu bilerek, İbn Arabî’den Mevlânâ’ya, Bâyezîd-i Bestâmî’den Zünnûn-i Mısrî’ye, Râbiâ’ya ve diğer pek çok sûfînin hayatlarından önemli hadiselere anlatımında yer vermektedir. Bununla, tasavvufun eskilerin anlattığı, modası geçmiş hikâyeler olmadığını; insanın hakîkatinin bu tarihsel kişiliklerde nasıl tezâhür ettiğini göstermektedir. Zira tasavvuf, sûfînin hâlidir ve bu hâl hayatlarındaki öykülerde yansımaktadır.
Tasavvuf, Doğu’nun malı değildir; hiçbir zaman da olmamıştır. O her zaman sadece insana aittir. Zâhirde barışı ve bâtında barışıklığı gaye edinen, kendine olduğu gibi kendi olmadığını düşündüğüne de aynı ölçüde saygı duyan bir yaşam biçimidir tasavvuf. Zira tasavvufun gayesi, ötekileştirmenin olmadığı, herkesin ve her şeyin Hak olduğu bir noktaya ulaşmaktır. Bu anlayışla, anlatımına modern psikolojiyi, Freud’u, Jung’u, Meister Eckhart’ı, Corbin’i ve diğerlerini de katan Vaughan-Lee, tasavvufun bütünü cem eden mahiyetini okuyucunun gözleri önüne sermektedir.