Bozkırın Ecesi
Bütün acıları üzerinde toplayan ayakları prangalı genç kız, alacalı bir karanlıktan uyanırken Tomris’e doğru döndü. Güzel yüzde kendini bulurcasına sebepsiz bir sevince kapıldı:
“Gifari beni arayıp sormadı. Senin gibi başı karlı dağ mıyım ki sevdam da yüce olsun. Her bir işimi kendim göreyim!”
“Dertlendiğine göre yaran çok derin olmalı!” savıyla onun sıkıntılarını öğrenmek istedi.
“Perslerin sizlere -olur olmaz zamanda- çeri salmasıyla benim yaranın farkı nedir? Okun ve kılıcın yarası geçer de bu yara geçer mi sanıyorsun?”
Beri yanda pencere önüne kurulmuş, kendinden emin, süslü giysilere bürünük, önündeki ağzı dar, tabanı geniş bakır tasın içindekini ince kamışla karıştıran yaşlı kadın:
“Buraya Samiri’ler hâkim.” diye tebessüm etti. “Ben de onların büyücüsüyüm. Geçmişi benden iyi bileni gösterin! Asmodeus’un bir eli benim elimde. İstediğim herhangi bir kadın ve erkeği bendelerim. Süleyman da öyle yapmadı mı? Mührünü öptü ve yanında cinler peyda oldu. Her bir işini onlara gördürdü. Belkıs’ı tacı ve tahtıyla Kudüs’e getirmek kolay mı?”
“Bu mümkün değil!” sözüyle Bordakan da söze girdi. Başını iki yana salladı. “Böyle bir güç ancak Tengri’de olur.”
“Biraz sonra buraya iki kadın gelecek, perişan vaziyetlerini görünce yüreğiniz dayanamayacak. Zulüm gören kadınların derdine nasıl çare buluyorum, gözlerinizle görün de gücüme inanın.”