Mutlusun, be adam, mutlusun şeyh Zelkanoviç çünkü hiçbir dünyevi amaç seni aceleye sokmuyor, ha bire saat kulesine bakmıyorsun, yakın gelecekten hiçbir şey seni ağır adımlarını ve yavaş yürüyüşünü acele ettirmeye zorlamıyor. Derin bir ihtiyarlığın başındasın ve o senin için düz mutluluktur. Allah sana çocuk nasip etmemiş ki onları ve onların mülkünü ve işlerini dert edesin. Şeyh Zelkanoviç tasavvufu her şeyin genel öğretisi olarak seviyordu: Allah ve insan, gökyüzü ve yeryüzü, hayat ve ölüm, damla ve okyanus, fil ve karınca, konuşma ve suskunluk… Onun dünyasında tasavvuf, ışıkla karanlık arasındaki sınırdı, ilki caiz yollardan yürümek, ikincisi de şüpheli olanlar önünde durmak için vardı. Şeyh için tasavvuf karmaşık dünyanın ortasında tahammül aracıydı ve hassas bir adamın kayalık dağın dağılması sırasında bir teselliydi, bir anda yorgun insanın yanağını canlandıran bir gözyaşı idi. Onu tazeleyen, hayata döndüren gözyaşı…