“Cehennemî bir yaz günü
Açtığınız pencereler bir bir kapansa
Ama her defasında, her açıldığında bir bir kapansa
Belki o pencerenin menteşesine,
Hatta menteşenin alt köşesine
Defalar, defalarca katlanmış
Bir kâğıt filan sıkıştırılır ya
Merhaba ben Korkut
Yaz gecelerinin akşam serinliğinde,
Fahişelerin şehir çöplüğü gibi patlayan neşelerinde
Ve kapanan pencerelerin menteşe köşelerinde
Defalarca katlanmış bir kâğıt suretinde görürsünüz beni en çok
Ah açıp okumazsınız
İçinde bir şiir olsa da okumazsınız
Yüzünüze akşam serinliği vurduğu müddetçe
Kâğıtları, şiirleri ve Korkutları umursamazsınız”
Bundan sonra Korkut; ölümsüz bir intiharın, gösterecek bir şeyi olmayan tek kişilik gösterisi. İstenmeyen bir gebelik gibi, itilmiş ve dışlanmış bir ağıt. Asla yazılmak istenmemiş bir yok oluş destanı. Bir bedene hapsolmuş iki düşmanın ölümcül kavgasını anlatan bir şiirimsi. Kahkahanın kutsandığı bir dünyada arsızca hüznün, yükselişin yüceltildiği bir dünyada inatçı bir düşüşün hikâyesi…
“Dünyada kimsenin bilmediği bir sırrı dinlemek ister misin? diye sordum
Dokundum boynuna narince ve sırrımı kulağına yutkundum
Gözleri kördü gördüm
Kulakları kapalıydı
Gözlerini öptüm sessizce
Ve sarılıp ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadım
Ağladım sade
Ağladım, yaralıydı”
Cavidanname, kitabın ikinci bölümü. Bedenini yüksek bir binadan yere çarpmaya karar verdiği an şehrin ışıklarına son bir kez gülümsemesi Korkut’un. Öfkenin, umudun, zayıflığın, bilgeliğin ve aşkın birbirine karıştığı o nekahet dönemi. Kazanmak için değil, sadece sonunu merak ettiği için yaşamayı düşündüğü ilk an’ın şiirleri.
Bundan sonra Korkut, Beş Kuruşluk Devrim romanının yazarı Dinçer Aslan’ın ilk manzum kitabı.